4 Ağustos 2009 Salı

özgeçmiş

Otomobillerle olan ilişkim sanırım satıldığı gün arkasından gözlerim şişinceye kadar ağladığım rahmetli babamın yakut yeşili Mercedes W114 250 C'siyle başladı - 8 yaşındaydım. En küçük rahatsızlık vermeden 220 km/s ile bizi Edirne'ye götürüşünü hatırlıyorum. Aile otomobili hatıralarım, üvey baba tarafında bir 12 sedan ile iki 9 Broadway'den oluşan Renault serisiyle devam etti ve ilgimin artık iyiden iyiye yoğunlaştığı senelerde aldığımız '95 Toyota Corolla 1.6 XEI ile son buldu - kendisi şu ara 200.000 km'ye merdiven dayamış durumda. Abla tarafındaysa onun ilk arabası olan bir Fiat Uno anımsıyorum- otobanda çarptığı bir köpeğin şasisinde bıraktığı derin hasarla satılması bir oldu. Halefi bir Opel Corsa Swing'di, ki onun kadranı Çeşme-İzmir arasında 200 km/s'yi gösterirken, ben ablamın içindeki canavarı daha yeni yeni keşfediyordum. Seneler sonra üniversiteyi kazanma ödülüm olarak anahtarı önüme konacak olan otomobil, gümüş gri bir Opel Tigra, nam-ı diğer 'Tigrettin', 1997'de ablamın - Türkiye'deki - son, 2003'teyse benim ilk arabam oldu. Üstüne 8 milyara yakın (görsel mod'lar ön far ve stop lambalarından ibaretti) para harcayıp elimde 153 hp’lik dinamometre çıktısıyla hoplaya zıplaya forumlarda koşturduğum, 4 sene sonra tam 100.000 km'deyken 10 milyara sattığım, çıkardığı sorunlarla ve şahsi kaşıntılarımla beni Atatürk Oto Sanayi'nin manevi evladı haline getiren bu araba, modifiye anlayışından otomobil kültürüne kadar beni pekçok açıdan ıslah etti. Halen kullanmakta olduğum '02 Renault Clio II RS phase 2'yi 2007 Haziran'ında İzmir'den kapıp Yalova vapurunda üst kattan izlerken ve Çevreyolu'nda evime doğru güm güm atan kalbim eşliğinde sürerken, ikinci kez mutluluktan ağlamanın neye benzediğini tecrübe ettim - ne tesadüftür ki sebebi gene bir otomobildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder